Bugün bir anne yüreğinin taşması ile köşe yazıma başlamak istedim. Annelere duygularının doruğa çıktığı an, ya da en çok üzüldüğü an, en çok sevindiği an sorulsa, eminim ki birçok anne çocukları ile ilgili hatıralarını anlatırlar. Evet, bugün benim yine duygusal günüm. Evlat sevgisi nedir? Analık nedir? Babalık nedir? Aile olmak nedir? Aynı evi paylaşmak nedir? Hasretlik nedir? diye bir sürü soru ve cevabı, insanın içini ısıtır ve anılarla burnunu sızlatır.
Bugün 20 Ocak. Her 20 Ocak tarihinde diz boyu kar, insanı titreten soğuk hava, özlemle beklediğim yavrumu kucaklamanın ilk anne olabilmemin heyecanıyla Karlsruhe – Almanya sokaklarında eşim ile birlikte hastane yolunu tuttuğumuz gece hafızamda belirir. O yıllarda şimdiki gibi çocuk doğmadan cinsiyeti bilinemezdi. Ultrason cihazı vardı, ancak cihaz şimdiki gibi çok gelişmiş değildi ve bebeğimizin cinsiyetini doğumdan önce öğrenememiştik. Kız ya da erkek olacağını bilmiyorduk, ama belli olan ismi CİHAN olacaktı. Hastaneye girdikten birkaç saat sonra göğsümün üzerine bırakılan evladımın kalp seslerini duyduğum, onun sıcaklığını hissettiğim an “mutluluk budur, rüya mı?” diye heyecanlanmıştım. Garip yerdeydim, eşim dışında yakınım yoktu, o yıllarda Türkiye ile iletişim çok zor olduğu ülkede hayatımıza ilk evladımız girmişti. Türkiye’den tek ayrılmışken, 3 kişi geri dönecektik.
>> Devamını okuyun