Öğr.Gör.Nurhayat VAROL- Kişisel Web Sayfası

YETER Kİ ENGEL SİZ OLMAYIN !

04
Aralık
2019

3 Aralık “Dünya Engelliler Günü” olarak kutlanmaktadır. Engelli kimdir? Engellilik insanlığın ortak sorunudur. Fiziksel veya zihinsel bir sorunu nedeniyle hareketleri, fonksiyonları, duyuları kısıtlanan ya da işlevlerini hiç ya da kısmen yerine getiremeyen bireylerdir. Engellilik genetik olabildiği için anne karnındayken engel şekillenebilir, doğum esnasında olabilir, sonradan geçirilen bir kaza sonucu olabilir, bir hastalık sonrası olabilir. Nedeni ne olursa olsun bir insanın kendi engeli ile baş başa kalması veya başkasının yardımına mahkûm olması, şüphesiz yaşamın zor evreleridir. Aile içerisinde engelli bir bireyin bulunması mutlaka ailenin bütün hayatını etkiler. Birçok ülkede manevi anlamda aynı sorun yaşanmaktadır. Ancak gelişmiş ülkelerin birçoğu engelli bireyi olan ailelere hizmet anlamında oldukça fazla destek olmaktadırlar.4

Ulkemizde engellilerin farkındalığına geç de olsa varıldı. 14 Ağustos 2010 günü Resmi Gazetede yayınlanan Yükseköğretim Kurumları Özürlüler Danışma ve Koordinasyon Yönetmeliğine göre yükseköğrenim gören özürlü öğrencilerin öğrenim hayatlarını kolaylaştırabilmek için gerekli akademik ortamın hazırlanmasını ve eğitim-öğretim süreçlerine tam katılımlarını sağlamak amacıyla Yükseköğretim Kurulunda bu anlamda merkezlerin kurulması gerekliliği çıktı. Üniversitemizde de “ Fırat Üniversitesi Engelliler Araştırma ve Uygulama Merkezi “ kuruldu.

Öğrenime başladıktan sonra engelli bireyin tespiti dahi zor iken şimdi birçok üniversite kayıt sırasında formda engellilik ile ilgili ibare bırakarak kayıt sırasında tespit edilebiliyor ya da öğrenci sonradan ilgili birime gelerek engelini bildiriyor. Üniversitede fiziksel alanların engelliler için Temmuz 2012 tarihine kadar ulaşılabilir hale getirilmesi kararı alınmıştı. Bu yönetmeliğin tebliğinden sonra üniversitelerde ciddi çalışmalar başladı. Ancak bütçe yetersizliğinden olmalı ki asansörü olmayan fakülte sayısı halen mevcut. Yönetmelik çıktıktan sonra yapılan binalara asansör ve rampa bırakıldı. Önceki binaların ancak bir kısmına asansör bırakılabildi. Rampalar kısmen yapılabildi.

Örneğin; Teknoloji Fakültesi en fazla öğrencisi olan fakültelerden birisidir.  Her dönem mutlaka engelli öğrenci gelir. Örneğin; tekerlekli sandalye ile fakülteye gelen öğrenciyi her gün anne getiriyor ve ders çıkışı alıyor. O öğrencinin üst katlara çıkma şansı olmadığı için ders programı hazırlanırken laboratuvar dâhil olmak üzere dersliklerin de giriş katında olmasına dikkat ediliyor. Elbette program yapmayı da güçleştiriyordu ama asıl olan şu: öğrenci diyor ki “ ben okuduğum fakültenin 3 yıldır sadece giriş katını görüyorum. Oysa ben bütün binayı görmek istiyorum. Sekreterlikte işim olsa çıkma şansım yok. Hocalarıma bir şey soracak olsam odalarına çıkamıyorum. Benimde hakkım hocalarıma ofislerinde ulaşabilmek …” Onun gibi onlarca öğrenci var o gidecek bir başkası gelecek… Her zaman lazım asansör ve rampa… Bu yıl asansör sistemi kuruldu ve bu öğrencimiz ilk defa üçüncü kata (03.12.2019 tarihinde) çıkabildi.

Tabii engellilik sadece ortopedik değil. Engelli öğrenci ve engelli akademisyenlerin istekleri benzer.  Bir üniversitede müzik alanında gözleri hiç görmeyen bir öğretim üyesi ile sohbet etmiştik. Akademisyen hocamızın sözlerini aynı aktarıyorum diyor ki  “Bize ayrıcalık tanımayın bize engelimizi en aza indirgeyecek ortam yaratın”,  “adını kibarlaştırmayın, engelli demeyin, ben körüm kör… Ben Bilkent mezunuyum, KPDS’ye girdim (Kamu Personel Yabancı Dil Sınavı). Kör olduğum için bana bir görevli vermişler, adam metni okuyor, ama öyle okuyor ki nerdeyse yazıldığı gibi okuyor hiç anlaşılmıyor, İngilizce tahsil yaptığım halde anlayamadım. Olmaz yahu bu kadar da değersiz değiliz” gibi bir hayli serzenişte bulundu. Kendisiyle o kadar barışık ki her konuda kendisiyle ilgili bir bölüm yakalıyor ve nüktedan yapısıyla konuya yaklaşıyor. Yine diyor ki; “10 Gün sonra kör halimle Avrupa’ya gidip gezeceğim bana anlattıklarıyla canlandırırım” diyerek, bulunduğu ortamda pozitif enerji saçıyordu. Çok az engellide karşılaştığımız bir tablo idi.

Yıllar önce engelli bireyler dernek kurmadıkları ve sosyal dayanışma içerisine girmedikleri için de seslerini yeterince duyuramıyorlardı. Medyadaki toplumsal faaliyetleri görenler sivil toplum örgütlerinin gücünü görmekte ve haklarını aramak için dernek kurmanın yararlarının bilincinde olarak girişimlerde bulunmaktadırlar. Günümüzde bu anlamda da sayıları oldukça fazla Sivil Toplum Örgütleri mevcuttur ve dayanışma içerisindedirler. Artık iyileştirme merkezlerinin sayıları ve kaliteleri de artarak hizmet veriyorlar.

Sadece engelli doğulmaz, sonradan da engelli olunabilir. Unutulmamalı ki her sağlam insan kalıcı ya da geçici engelliliğe adaydır. Zaman zaman yaşadığım geçici engellilik durumumda hayatımı kolaylaştıracak unsurlar sürekli hafızamda beliriyor ve onları dahi iyi anlıyorum.

Peki engelli ailesi olmanın sorumluluğu tartışılabilir mi? Çocuğunun ilk engellilik durumunu öğrenen aile öncelikle kabullenmede zorlanır. İlk olumsuzluğu öğrenen ailenin şok yaşadığı için ya ağlayarak ya da tepkisiz kalarak kendisini çaresiz hissettikleri gözlenmiş. Evde soğuk rüzgârlar eser şoku üzerinden atan aile savunma mekanizması geliştirir. Çocuğunun engelli olduğunu kabul etmek istemeyebilir. Gerçekle karşı karşıya kalan ebeveyn karamsarlığa düşer. Hayatı bir anda kararır. İdeallerindeki çocuk yok olmuştur. Bir süre sonra aile olarak içine kapanıklık ve çevreden kopma başlar. Suçluluk duygusu başlar, çocuklarının engelli olmalarından dolayı kendi kendilerini sorgular, kendi hatalarının olduğunu düşünürler. Bu durumu kendilerine tanınan bir şanssızlık olarak görürler.

Bazen psikologların desteğiyle ya da kendi çabalarıyla bu sıkıntılı dönemi aşan aile engelli çocuğunu artık saklamayacak, kendisi günlük yaşantısına devam edebilecektir. Bu bir süreçtir. Bu anlamda engelli bireye ve aileye pozitif yaklaşım bir toplumsal sorumluluktur.

Bir panelde engelli bir gencin haykırışını unutamıyorum. “Biz engelliyiz, engelleri aşmayı öğrendik. Yeter ki engel SİZ olmayın.”, “bize acımayın”, “bizim hayatımızı kolaylaştıran unsurları kaldırmayın”, “birçok ilde sağlam insanların dahi kullanamadıkları kaldırımlarda rampa yaptık diye bizi kandırmayın”. “bizi sadece 3 Aralık Dünya Engelliler günü ve engelliler haftasında hatırlamayın.” gibi sıkıntılarını sıralıyorlardı.

Dünyanın en büyük varlığı sağlıklı birey ve sağlıklı çocuklara sahip olmak olduğunu engelli birey olan aile ile birlikte vakit geçirdikten sonra anlıyoruz.

Hepimizin engelli adayı olduğunu hatırlatır; Engelsiz dünya, engelsiz toplum, engelsiz aile, engelsiz birey, en büyük dileğimizdir diyorum.

Etiketler

Yorumlar

Yorum Yapın !

Yorum yapmak için oturum açmalısınız.