Öğr.Gör.Nurhayat VAROL- Kişisel Web Sayfası

TÜRKİYE TATİL CENNETİ

27
Haziran
2012

Türkiye’nin coğrafik konumunun dünyanın diğer hiçbir ülkesinde bulunmadığına inanıyorum. Asya ve Avrupa diye adlandırılan iki ayrı kıtada topraklarının olması çok ayrı bir özelliktir. Dört ayrı mevsimin yaşandığı ülkemizde, her mevsimin kendine has özellikleri mevcuttur. Bazen ülkenin bir kesiminde dağlarda kayak yapılabilirken, ülkenin diğer bir köşesinde insanlar denize girebiliyor.

Ülkemizin turizm cenneti olduğu kesin. Çok güzel sahilleri sayesinde denizle ve güneşle buluşmak isteyenler için büyük imkânlar sunar ülkemin güney ve batı sahilleri. Kış turizminden yararlanmak isteyenler için Uludağ, Erciyes, Palandöken dağları başta olmak üzere diğer birçok dağ mevcut. Vahşi dağlardan, çağlayan sulardan hoşlananlar için Doğu Anadolu Bölgemizde birçok harika yer mevcut. Ama lanet olası terör Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da maalesef turizmin gelişmesine müsaade etmiyor. İnsanlar risk almak istemediklerinden çok istemelerine rağmen bu bölgelere gitmekten vazgeçebiliyor.  

İnanç turizmi için de ülkemizde birçok yer mevcut. Sadece İstanbul, Konya değil, ülkenin doğu, güneydoğu ve Karadeniz bölgelerinde, daha doğrusu ülkenin birçok ilinde inanç turizmin hareketliliğini görmek mümkün. İşte Siirt örneği ortada. Tillo’su (Aydınlar ilçesi) aslında inanç turizmi için büyük bir potansiyel arz ediyor. Keza Baykan’daki Veysel Karani külliyesi dahi Siirt yöresi için büyük bir potansiyel oluşturabilir. Fakat karşımıza gene can güvenliği sorunu çıktığından, inanç turizmi de yörede canlanamıyor.

Yaz aylarında Karadeniz sahilleri de görmeye değer. Nedense insanlar yazın tatil denildiğinde gözünü genelde Ege ve Akdeniz bölgelerine çeviriyor. Oysa Karadeniz’in dağlarında, hatta Karadeniz sahillerinde bile çok güzel bir tatil geçirmek mümkündür.

Tatil denilince genelde uzaklara gitmeyi düşünürüz. Bazen burnumuzun dibindeki güzel mekânları göremeyebiliyoruz. Bunun en güzel örneğini Elazığ’daki Hazar Gölünü verebilirim. Amaç suya girmek ve dinlenmekse, Hazar Gölü bu amaçla kullanılabilecek güzel yerlerden sadece birisidir. Üstelik suyu da inanın ki batıdaki ya da güney sahillerindeki birçok yerden daha temiz ve sakindir.

Mersin üzerinden Alanya’ya seyahat ederken, çoğu virajlı olan yollardan ilerlerken, zaman zaman midemin bulandığını ve rahatsız olduğumu hissediyorum. Ama çift yollar sayesinde bazı kesimlerde rahat yol aldığımızda da rahat nefes alıyorum. Şayet bu güzergâhtaki yapımı devam eden yol tamamlanırsa, çok güzel bir sahil yolu oluşacak. O zaman da insanlar rahat seyahat edebilecek.

Alanya’da oteller tıklım tıklım. Artık yerli turist sayısı da eskiye nazaran bir hayli artmış. Ruslar, Polonyalılar, Almanlar ve diğer ülkelerden birçok turist dolaşıyor bu bölgelerde. Niye gelmesinler ki? Oteller müşteri çekmek için her türlü imkanı çok ucuza sunuyor. Sabah, öğle ve akşam açık büfe ve içecekler günü her saatinde ücretsiz. Her türlü meyve ve sebzeyi yiyebiliyorsunuz. Üstelik erken rezervasyon yapmış iseniz, ödediğiniz ücret ile de bu hizmetlerin nasıl verildiğine şaşıp kalıyorsunuz.

Üzülerek belirtmek gerekir ki bu imkânlardan yararlanan yerli ve yabancı turistlerin bazıları açık büfeyi gördüklerinde tabaklarını tıka basa dolduruyorlar. Gözleri doymuyor. Ancak daha sonra da tabaklarda artan yemekler telef olup gidiyor. Acıyorum bu israfa. Ülkemizde birçok aç insan varken, otellerimizde heba olan tonlarca atık yemek ve ekmeğe. Otel sahipleri ne yapsın. Müşteri memnuniyeti ve rekabet yüzünden her türlü imkânı sunmaya çalışıyor ve göz göre göre bu israfa razı oluyor. Özellikle tabaklarında birçok yiyeceği israf eden turistlerin profilini izledim. İnanın ki yabancılar bizden daha fazla tabaklarında yemek bırakıyor. Sanırım verdikleri az otel ücretine dahi gözleri tahammül etmiyor. Bu durum da gene kültür meselesinin bir sonucudur diye düşünüyorum. Her mevsimin kendine özgü güzellikleri olmasına karşın ben ilkbaharı çok daha fazla seviyorum.

Etiketler

Yorumlar

Yorum Yapın !

Yorum yapmak için oturum açmalısınız.