Öğr.Gör.Nurhayat VAROL- Kişisel Web Sayfası
22
Ekim
2018

“Allah kimseyi hastaneye düşürmesin, ancak doktorsuz ve hastanesiz de bırakmasın.” sözü hemen hemen hepimizin ağzında olan bir ifadedir. Zaman zaman herhangi bir nedenle hastaneye gitmek zorunda kalmışızdır. Ben o dileğe bir cümle daha ekliyeyim. “Allah tanıdık doktorsuz da bırakmasın” diyorum.

Fırat Üniversitesi Hastanesi yanı başımızda olduğu halde, Fırat Üniversitesi personeli olduğum halde gene de o hastaneye gitmemek için direnirim. Neden mi?  Oldukça kalabalık, havasız koridorlar, havasız asansörler, tabiri caiz ise suratlarından düşen sinek bin bir parça modeli çoğu personele bir şey sorsanız “ya sabır der gibi bakışları,” hastanın canını daha da çok sıkmaya yeter. Elbette işinin hakkını veren, bilinçli, yardımsever personel de var, ancak azınlıktadırlar. Güler yüzlü, hasta dostu personele teşekkür ediyorum.

Yıllardır aynı sıkıntıyı çekiyorduk. Kaleme almak istemiyordum. Ne de olsa mensubu olduğum aile diyordum. Düzelecek umuduyla yıllardır bekledik. 3 yıl gibi aradan sonra 3 hafta önce bir sağlık sorunum ile Üniversite Hastanesine gittim. Benim her zaman sevgi ve saygıyla söz ettiğim Prof. Dr. Oktay BELHAN Hocama gittim. Bazı tetkikler verdi. Bunların içerisinde omuz MR’ı (EMAR) çekimi de vardı. Randevu aldık, damar yolu açıldı, gece saat 24.00 de MR’a girdim. Çektiren bilir, o zor yerde 35 dakika hareketsiz kaldıktan sonra çeken genç teknisyen geldi. “Hareket ediyorsunuz çekemedim “ demez mi? İlk anda vücudumu hareket ettirmedim zaten, o daracık yerde olamaz da acaba el parmaklarımı mı oynattım diye düşündüm.

“Olmadı ikinci defa çekeceğim” dedi. Tekrar 35 dakika o tünel gibi cihazda çekim yapıldı. Nefes almaktan başka kıpırtı yok vücudumda. Genç teknisyen işlem sonunda yine geldi aynı cümle “ Hareket ediyorsunuz çekemedim” dedi. “Kesin bir hata var, ben hareket etmiyorum “dediğimde, kendi beceriksizliğini kapatacak ya!,  bana “Sizin istem dışı hareketiniz var mı?” diye sormaz mı? “Ancak tik olması lazım bende tik yok” dedim.  Tabii zaman ilerliyor. Bana “Yeniden randevu alın” diye yol gösterince, “iki saattir buradayım, bu işlemi bitirin” dedik. “Bekleyen diğer bir hasta olduğunu ve o çekim sonrasında yeniden deneyebileceğini söyledi ve saat gece 02:00 olmuştu.

Eşim ile bekliyoruz. İki hasta daha aldıktan sonra beni üçüncü defa cihaza aldı. Yine aynı işlem damar yolu açık bir yandan kimyasal ilaç gidiyor kolum ısınıyor. Ya sabır çekiyorum MR cihazın içerisinden. 35 dakika sonra geldi. Aynı cümle “Abla kıpırdıyorsun çekemedim” deli olmamak elden değil. Saat 24:00 de girdiğim MR’dan gece saat 03:00’de çıktım ve sonuç yok ona mı yanayım? vücuttaki kreatinin artmasına neden olan aldığım ilaca mı yanayım ? Bu cihazların kimlerin elinde kaldığına mı yanayım? Ciddi hastalığı olanların düştükleri duruma mı yanayım? Vay koca Üniversite hastanesi, o dev gibi yatırım olan MR cihazını kullanamayan ehli olamayan insanları verenleri mi kınayayım.

MR’ı çeken Kubilay isminde biri idi. Ben MR’a girerken eşim de Teknisyenin odasında bulunan bir sandalyeye oturmuş. Teknisyen eşime “Buradan oturmayınız, dışarı çıkınız” deyince, eşim de kendisini tanıtmış ve “Burada oturursam sakıncası nedir” diye sorunca, “Anabilim Dalı Başkanının talimatı var” demiş. Eşim ise kendisinin dışarı çıkartmak istemesinin sebebinin büyük ihtimalle o esnada bilgisayar ekranında izlediği dizi olduğunu, bu nedenle kendisini dışarı çıkartarak daha rahat diziyi izlemek istemiş olabileceğinden, böyle davrandığını tahmin ettiğini söylüyor. Çünkü madem kıpırdama var ve bu durumu da ekranda izleyebildiğine göre, neden çekimleri durdurup zamanında müdahale etmedi? Neden her defasında çekim sonuna kadar fuzuli bekledi? Sorusunu aklımıza getirdi. Bence MR teknisyenin olduğu oda kamera ile izlenmeli ve 24 saat kayıt altında tutulmalı. Teknik personel çekim esnasında nelerle uğraştığı izlenmeli.    Böyle benzer manzaraya önceki yıllarda yine MR çekim teknisyen odasında şahit olmuştum.

Üç hafta önce hem MR için açılan damar yolundan dolayı kollarım ve ellerim günlerdir morartı içerisinde. Damar yolunu açmak için uğraşan sağlık personeli adeta sondaj çalışması yaptı. Damar yapım ince olduğu için çok kolay olmayabilir, ama hemşirenin de yapamayacağı işlem değildir. “Üç haftadır bilek kemiğim bu nedenden dolayı ağrıyor ve kolum bu yüzden mor dediğimde”, garip ve anlamlı bakan gözler oluyor doğal olarak.  Evet damar yolu zor bulunan hastalardanım. Ancak aile hekimi yanındaki sağlık personeli sorunsuz bu işlemi yapabiliyorsa, sıkıntı bizim Üniversitedeki Sağlık personelindedir. Cerrahi işlem sonucundaki dikişlerim alındı, yeri iyileşti, ancak kol ve ellerimdeki damar yolu açma girişimindeki morartı ve kemik ağrım hala geçmedi.

En son 3 yıl önce ev kazası sayılabilecek bir düşme sonucu omurgam zarar görmüştü. Bir hekim tarafından ilk görüldüğünde beni alabora eden tanı şöyleydi. “Hemen ameliyat olacaksınız, omurga arasına platin takılacak. Eğer kabul etmezseniz 5 ay sonra beliniz eğrilir ve yere paralel yürürsünüz. “

Kendimi çok kötü hissettiğim anlardan birisiydi. Ardından Prof. Dr. Oktay BELHAN Hocam ile görüştük. Dibe vurma denir ya dibe vurmuştum. Hocamın beni ikna etmesi, motive etmesi, çelik korseye biraz sabredersen toparlayacağına inanıyorum demesi, yaklaşımı, ilgisi beni kendime getirdi. 3.5 ay üzerimde taşıdığım çelik korse ile her hafta hastanenin yolunu tuttum. Prosedürde benim kontrollerimi yapması gereken o zaman o hastanede görev yapan bir hekim vardı ki onu odasında, serviste ya da poliklinikte bulmak mümkün değildi. Ayakta fazla kalma şansım olmayınca her defasında Prof. Dr. Oktay BELHAN Hocamın kapısını çaldım. Dolayısıyla ek yük de olsa kendisine,  takibimi o yaptı. İlgili oluşu, insana insan değeri vererek yaklaşan üslubu ve güdülemesi ile o karanlık günlerden kurtuldum. Sonuçta ameliyat gerekmeden iyileştim. Ortopedi Anabilim Dalının unvanı büyük kendisi küçük doktora kalsaydı ameliyat olacaktım. Neyse ki o zat artık Üniversite hastanesinde çalışmıyor.

Teşekkürler yüreği güzel Oktay hocam, teşekkürler yardımsever Oktay Hocam.

Başarı ekip işidir. Doktorlarımız çok başarılı olabilir, ancak yardımcı ekibin tamamlaması gerekir. Ayrıca surat asmanın, güler yüzlü olmaktan daha çok zor olduğunu birileri o bazı yardımcı personele anlatsa!

Üniversite hastanesi verdiği sağlık hizmeti kalitesinde günden güne bana göre düşüşte. Bazıları hastanın çok oluşundan kaynaklandığını söylüyor. Bu savunmayı yapanların iddiası, Şehir Hastanesi Doğukent’e taşınınca, hasta yoğunluğunun iki misli arttığını, personel ve cihazların yetmediğini belirtiyor. Bence ne olursa olsun mazeret üretilmemeli. Önce personel güler yüzlü olmasını bilmeli. Babasının hayrı için orada çalışmıyor. Karşılığında maaş alıyor. Kim Üniversite Hastanesine girebilmek için de kimleri araya koymuştur bu suratı asık ara personel.

Hastane yönetimi oturup düşünmeli ve bahane üretmemeli. Hastanenin temizliği de bana göre günden güne kötüleşiyor. Özel hastaneler neden genelde daha temiz. Sebebi açık, sıkı denetim var. İdareci gerektiğinde risk alabilmeli. Sadece oturduğu yerden her şey çok mükemmelmiş gibi kendisinin de inanmadığı hayal dünyasında olmamalı. Hastaneye bir an önce neşter vurulmalı diye düşünüyorum.

Etiketler

Yorumlar

Yorum Yapın !

Yorum yapmak için oturum açmalısınız.