Öğr.Gör.Nurhayat VAROL- Kişisel Web Sayfası

CUMHURİYET KADINI

26
Ekim
2008

Kuzey Irak’ta Barzani yönetiminde bir Kürdistan devletinin kurulması projesi, Amerika Birleşik Devletleri’nin o bölgede hazırladığı ortamlar sonucunda gerçekleşiyor. Saddam Yönetimindeki Irak döneminde Türkiye’nin himayesi sayesinde yaşam hakkı bulan Barzani ve Talabani’nin bugün için ortaya koydukları davranışlar ise Jül Sezar suikastını işleyen Britüs’ü hatırlatıyor. Talabani ve Barzani’nin; eski Cumhurbaşkanlarımız’dan Sayın Süleyman Demirel’in meşhur “Dün Dündür, Bugün Bugün” sözünü iyi ezberledikleri anlaşılıyor.

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde bölücü örgüt ve yandaşlarının Türkiye’de estirdiği huzursuzluk ve terör hareketleri, bin yılı aşkın süredir bir arada kardeşçe yaşayan, dünür olan, diğer bir deyimle et ile tırnak benzeri kaynaşmış Türk-Kürt halklarını birbiri ile çatıştırmayı hedefleyen dış güçlerin bir oyunu olduğunu, aklı selim olan herkes görmektedir. Ülkemizde Kürt halkı için etnik bir ayırım yapılmamıştır. Bugün TBMM dahil Türkiye’de çeşitli kurumlarda görev yapan bürokratların, iş insanlarımızın ve sanatçılarımızın bir bölümünün Kürt kökenli olmaları ve kendilerinin Türk kökenli vatandaşlarımızdan ayrı tutulmaksızın icraatlarını sorunsuzca sürdürebilmeleri, Cumhuriyetimizin farklı halklara tanıdığı eşitlik ilkesinin sonucudur. Ama üzülerek belirtmek gerekir ki bu huzur ortamı günden güne zayıflatılmakta ve bu iki halkı birbirine kırdırtmak için büyük mücadele verilmektedir.

 

Cumhuriyetimizin 85 nci kuruluş yıldönümünü kutladığımız bu günlerde biz Cumhuriyet kadınlarına daha da büyük sorumlulukların düştüğünün farkına varmalıyız. Sonuçta bizler anneyiz ve annelik duygusu içerisinde hangi taraftan olursa olsun dökülen kanların yüreklerimizi aynı oranlarda dağladığını herkesin bilmesi gerekir. Kardeş kanının dökülmesine son vermek için kadınlarımızın bilinçlenmesi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde feodal yapı nedeniyle hiçbir söz hakkı olmayan birçok kız ve kadınlarımızın baskılardan kurtularak kendilerini özgürce ifade edebilmelerine imkan tanımak amacıyla eğitilmeleri zorunludur. O bölgelerimizdeki feodal yapının taşları oynatılmadıkça, yeni yetişen gençlerimiz eğitilmedikçe, yöre insanı baskı ve eğitimsizlik nedeniyle, farklı çıkar gruplarının yönetiminden kurtulamazlar. Ama kadınlarımız aydın yetişirlerse ve haklarını aramayı öğrenebilirlerse, çocuklarının terör hareketlerine bilinçsizce sokulmalarına göz yummamış olurlar.

 

Cumhuriyet in çizdiği yoldan sonra kadınların hakları arttığı gibi sorumlulukları da artmıştır.

O zaman yaklaşık nüfusun yarısını oluşturan kadınlarımıza hukuk devrimi ile kadın – erkek arasında arasında eşitlik sağlandı. Miras konusunda kadın ve erkek eşit pay almaya başladı. Kadınlar da erkekler gibi seçme ve seçilme hakkına kavuştu. 1926 yılında medeni kanununun kabulü ile medeni kanunlara sahip olan kadınlarımıza 3 Nisan 1930 da Belediye kanunları ile belediye meclisine üye seçmek ve seçilmek hakkı verilmiştir. 26 Ekim 1933’te köy muhtar ve heyeti seçimlerine girme hakkı, 5 Aralık 1934 Tarihinde yapılan Anayasa değişikliğiyle de milletvekili seçme ve seçilme hakları verilmiştir. Hemen 1 yıl sonra 1935 yılında yapılan seçimlerde TBMM ne 18 kadın milletvekilinin gitmesi sonucu çok anlamlı kılmıştır.

 

Ulu Önder Atatürk’ün sarf ettiği Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığın sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken diğer organı işlemezse o sosyal toplum felçlidir. sözleri kadının toplum içerisindeki yerini anlatmaya değerdir.

 

Kadınlarımıza Cumhuriyetimizin verdiği bu hakların tabanı yaptığımız Kurtuluş Savaşlarına dayanmaktadır. Atatürk, 21.3 1923’te Konya’da kadınlara hitaben Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, mahsulatı pazara götürerek paraya kalbeden, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip, cephenin mühimatını taşıyan hep onlar; hep o ulvi, o fedakar, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur. Diyerek kadınlara duyduğu şükranı anlatmaktadır.

 

Daha birkaç gün önce televizyonlarımızda  bölücü örgüt yandaşlarının çıkardığı olayların içerisinde bulunan bir çocuğu, annesinin tokatlayarak evine götürmesi sahnesi çok şeyler ifade etmiyor mu? Belli ki Kürt olmasına karşın bu anne çocuğunun terör gösterisine katılarak, başına bir iş gelmesini istemiyor. Hiçbir anne ne pahasına olursa olsun çocuğunu kaybetmek istemez. Anneler olarak büyük bir bölümümüzün terörü istemediği bilinmelidir.

 

Cumhuriyet kadınları olarak Türk-Kürt demeden terörü önlemek için mücadele etmek zorundayız. Cumhuriyet ve demokrasinin tüm halkların huzur içerisinde yaşadığı ortamlar olduğu bilinciyle, ülkemizdeki demokrasi anlayışını mükemmelleştirmek istiyorsak, önce kardeş kanının durdurulmasını sağlamalıyız.

 

İşte biz kadınlara verilen bu kadar değerden sonra üzerimize düşen görevleri yapmamamız için neden var mı?

Etiketler

Yorumlar

Yorum Yapın !

Yorum yapmak için oturum açmalısınız.