Öğr.Gör.Nurhayat VAROL- Kişisel Web Sayfası

ASAF HOCA ADAYLIKTAN AYRILDI

22
Ağustos
2012

Seçim sözcüğü ne amaç ile olursa olsun bizi hep heyecanlandırır, hırslandırır,  bir yan tutarak kendimizi yarış içerisinde buluruz.  Lider olma sevdamız  okul öncesi yaşlarda sokakta oyun oynarken başlamıştı. Okul çağına geldik sınıf ta küme başkanlığı için yarıştık. Sınıf başkanı kim olmak istemezdi ki! Sınıf başkanı seçimi o yaşlarda bir yarıştı, bir prestijdi. O zaman dahi kulisler yapılır, seçmeyenlere yani oy vermeyenlere tavır alırdık.  Öyle ya sınıfta söz sahibi olacak ayrıca kendimizi öğretmene daha yakın hissedecektik.

Siyasi seçimler zaten bütün dünyada yeterince renkli, heyecanlı, iniş-çıkışlı, bazen gergin, bazen festival havasında geçmektedir.  Bazen de bir rant arkasında koşturan siyasilerin uğruna çevremizdeki insanlar ile tartışmalarımızı kabalaştırır, yılların dostluğunu yaralayabiliriz. Oysa politikacıların bir kısmı meclis yolunu tuttuktan sonra belki oy istediği vatandaşı hatırlamayabilir, meclisde görüşmemek için randevu talebini kabul etmeyebilir ya da tam aksine mümkün oldukça talepleri kabul edebilir. Seçilen ve seçmenler arasında bir talep trafiğinin olacağı aşikardır. Seçimlerden önce yapılan anket çalışmalarının sonucu olarak yürütülen tahminler yüzdelikli olarak tam sonuç vermese dahi gerçeğe yakın sonuçlar çıkmaktadır. Genel ve yerel seçimlerde seçmenlerin bir kısmının bilmeden, tanımadan, anlamadan baskı ya da etki altında kalarak oy verdiklerini biliyoruz. Hatta okuma yazma bilmeyenlerin resim (amblem) tarifiyle mühür bastıklarını da çok iyi biliyoruz. Bu durumdaki insanların kime söz verdiklerini bilemezler, çünkü farkında değillerdir. Ama tanık olduğum sözünün eri mert yaşlı ninelerimiz vardı “ben (amblemin ismini zikrederek)  ……….resmine  mühür basacam, çünkü yıllardır ailece ona oy verdik” ya da “kocama, oğluma, kızıma, komşuma söz verdim”  ya da “filan partiliyi dinledim konuşmaları hoşuma gitti (kendi yorumunu ekliyerek) ondan başkasına vermem” diyerek sözünün arkasında durur. Doğru ya da yanlış karar, ama o insanın eli öpülür. Neden mi? Sözünün eri olduğu için!

Haziran ayında kuruluş tarihleri eski olan 20 civarında üniversitelerde rektörlük seçimleri yapıldı. Bilindiği gibi en az altı profesör seçime girer, önce üniversitelerindeki öğretim üyelerinin oylarını alır ve ilk 6 adayın sonucu YÖK’e  gider. YÖK rektör aday sayısını puanları çok da göz önüne almadan, hangi kıstaslara göre olduğu bilinmeden 3 adayın ismini Cumhurbaşkanına sunar. Öncelikle sorun şu; eğer oy sıralaması göz önüne alınmayacaksa, üniversitelerde yaşanan seçim kargaşası neden yaşatılıyor? Neden akademisyenler arasında gruplaşmalara ortam hazırlanıyor? Neden akademisyenler bazı adaylar tarafından baskı altına alınabiliyor? Bu durum bir çok insanı rahatsız eden bir konu ve umarız yeni bir düzenleme getirilir.

Bazı üniversitelerde rektörlük seçimlerine giren adaylar için karalama devri başlıyabiliyor. Kimsenin vicdanını kontrol altına almak mümkün değildir. O kendi vicdanı ve Yaradana vereceği cevaptır. Seçim bir yarıştır denir, ama ben halen neyin yarışıdır adını koyamadım doğrusu. Gerçekten koltuğunu hak ederek gelen rektör hocalarımız mutlaka icraatlarıyla dolu dolu 4 yıl veya 2. Devrelerini geçirererek üniversitelerine bırakacakları eserleri ile anılacaklardır.

Haziran ayının ortalarında bazı üniversitelerde rektörlük seçimleri yapıldı. Oy sonuçları YÖK’e bildirildi. Basından takip ettiğimde bu üniversitelerde seçimlerinin yankılarının çok uzadığını görüyorum. Mensubu olduğum Fırat Üniversitesindeki ve diğer birçok büyük üniversitenin rektörlük seçimleri sonucu yerel gazetelerde ancak haber olarak geçmişti.

Siirt Üniversitesi rektörlük seçimleri 15 Ağustos 2012 günü yapıldı. Ancak aradan  yaklaşık bir hafta geçmesine rağmen yankı ve yorumlar devam etmekte. Eminim ki okuyucu yorumlarının bir kısmı gerçeği ifade etse de bir kısmı da kinlerini kusmaktan öteye geçmemiştir.  Eşim Siirt’ten bazı  Sivil Toplum Kuruluşlarının ve üniversitede bazı personelden gelen öneri üzerine rektör adayı olmaya karar verdi ve Siirt’e birlikte geldik. Akademisyen arkadaşlar ile görüşmeleri oldukça olumlu geçmişti. Projelerini basın yolu ve e-mail yoluyla üniversite personeli ve Siirt halkıyla paylaşmıştı. Kuruluşunda büyük bir heyecanla emek verdiği, 2007-2008 yılarında Siirt’te kaldığı 10 ay gibi kısa sürede yapılabileceklerini fazlasıyla yaptığına inandığı kuruma hizmet vermek istemişti. Seçimden 4 gün önce tekrar Siirt’e gittiğinde, yaptığı bir kaç görüşmeden sonra aday olmamaya karar verdi. Nedeni; sağlam olmayan, daha açıkçası kaygan bir zeminin hâkim olmasıydı. Oy kullanacakların rotaları her nedense sık sık değişmeye başlamış. Böyle bir ortamda gerilmenin anlamı olmayacağına karar verdi. Seçilse dahi sağlam olmayan zeminde projelerini gerçekleştirmede sıkıntı yaşayacağına inandı.

Halen gazatelerinde “Asaf sıfırmı çekti, yoksa adaylıktan mı ayrıldı “ sorusuna cevap “Asaf Hoca adaylıktan ayrıldı” cevabı verilebilir.

Her kim atanırsa atansın kendileri, Siirt Üniversitesi ve personeli, Siirt halkı için hayırlı olan olsun dileklerimi belirtmek istiyorum. Siirt’te yaşamasak dahi oradaki kazancımız paha biçilemeyen edindiğimiz dostluklarımızdır. Gönül kapımız Siirt ve Siirtliler’e açık kalacaktır.

Etiketler

Yorumlar

Yorum Yapın !

Yorum yapmak için oturum açmalısınız.