Öğr.Gör.Nurhayat VAROL- Kişisel Web Sayfası

AİLE İÇİ ŞİDDET

10
Ağustos
2011

Hemen hemen her gün basında mutlaka aile içi şiddet haberlerini okuyoruz ve bu şiddet bazen artık şiddet olarak değil vahşet olarak nitelendirilebilinir. Aile içi şiddette kadına, çocuğa, erkeğe veya ailenin diğer bireylerine, yakınlarına zarar verilmektedir. Bir aile üyesinin diğer aile üyelerine fiziksel veya psikolojik zarar vermesi olarak nitelenebilir.

Çeşitli ülkelerde toplum ve dini inanışlar arasındaki farklılıklardan dolayı aile içi şiddet farklı yorumlanabilmekte ve aile içi şiddete bakış açısı oldukça değiş olabilmektedir. Birçok toplum ve dini inanışlar arasında da farklılıklar bulunmaktadır.

Çağdaş ülkede dahi aile içi şiddete rastlamak mümkündür. Yapılan araştırmalara göre ABD de mağdur olan erkeklerin oranı %35 oranındadır. Bu rakam azımsanmayacak kadardır. İngiltere’de bu rakam %17 civarındadır.

Türkiye’de son yıllarda artık aile içi şiddetten kadın, erkek, çocuk hatta evdeki yaşlılar dahi nasibini almaktadırlar. Bu nedenle çözüm adına olmasa da barınak amaçlı kadın sığınma evlerinin sayısı gün geçtikçe artmaktadır.

Yazılı ve görsel medya tarafından yansıtılan şiddette en çok zarar gören kadın ve çocuklardır. İstanbul Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre şiddeti uygulayanların %45’i erkek, %24’ü ağabey, %24’ü baba ve %10’nu da kadındır.  Yapılan çalışmada yine ilginçtir ki şiddetin yoğun olduğu yer metropollerdir.  Eğitim düzeyi arttıkça şiddet olayının artması da ilginç. Artık başını eğen kadın sayısının azalması bu sayıyı artırabilir. Sonuçta parçalanmış aile sayılarının arttığı gerçektir.

Toplumun yarası olan ve aileleri parçalayan şiddetin sonuçları ile karşı karşıya kalmadan önce, şiddeti tetikleyen nedenleri belirlemek ve geçerli sorunları minimum düzeye indirmek yine toplumsal bir sorumluktur. Şiddetin birçok nedeni vardır. Ana başlıklar altında toplamak gerekirse; psikolojik, biyolojik ve sosyal nedenlerdir.  Şiddet içeren bir yaşamda büyüyen çocuğun hayata bakış açısı değişecek, evliliğin şiddet tabanlı olduğuna inanacak, erkek kendisini güç sembolü olarak görebilecek, sonunda da kişilik bozukluğu olan bireyler yetişecek. Bu atmosferde yetişenlerin kuracakları yuva da aynı sistemi devam ettirerek ruh sağlığı bozuk bireylerin yetişmesine neden olabilecekler.  Şiddet denildiği zaman ilk akla gelen sadece fiziksel şiddet olabilir. Ancak farklı şekilde yaşanmaktadır.  Dokunarak verilen zarar fiziksel şiddet olarak nitelendirilebilinir. Şiddet sadece dayak mıdır? Ya duygusal, ruhsal etkisi! İşte tedavi edilemeyen ya da edilse dahi izleri silinmeyen etki de budur.  Kişi güven duygusunu kayıp edebilir,  iletişim kurma sıkıntıları yaşayabilir,  suç işlemeye meyilli olabilir, hayata küskün intihar eğilimi olabilir. Farklı biçimlerde bireylerde etkisini görmek mümkündür.

Aile içi şiddette en büyük yarayı çocukların aldığı unutulmamalı. İngiltere ve Amerika’da yapılan araştırmalara göre aile içi şiddetin çocukların zekâ gelişimini olumsuz etkilediği tespit edilmiştir. Bu kadar büyük yara alan çocukları mutsuz dargın olduğu ortamda tutmaya, anne ve babanın hakkı yok diye düşünüyorum.

Artık aile içi şiddet dozunu iyice kaçırmıştır. Gün yok ki öldürülemeyen kadın haberi olsun. Genellikle eşleri, hatta boşandığı eşinin kıskançlığı nedeniyle öldürülen kadın sayısı hızla artmaktadır. Aile bireyleri arasındaki saygı ve sevginin kalktığı ortamda huzur beklenemez. Yapılması gereken fedakârlıklar halen cevap vermiyorsa, eşlerin birbirlerini yıpratmamaları ve bencil davranarak çocukları feda etmemeleri gerekir.

14.01.1998 tarihinde kabul edilen 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun ile mağdur olan eşler korumaya alınmıştır. Mağdur olan eşin Cumhuriyet Başsavcılığına yapacağı başvuru değerlendirmeye alınarak gerekli işlem yapılır ve korumaya alınır.

İçim yanar evladı kucağında sokağa atılmış kadına.  İçim yanar çaresiz çevresine bakan çocuğuna, içim yanar şiddete şahit olup okul sırasında boynu bükük derin derin düşünen yavruya…

Etiketler

Yorumlar

Yorum Yapın !

Yorum yapmak için oturum açmalısınız.